Kürtçe’nin Türkiye ve Suriye’de yasaklı dil olduğunu belirten yazar Helîm Yûsiv: Kürt edebiyatından korkmayın
03-Temmuz 2003 Perşembe
Edebiyatın ancak huzur ortamında gelişebildiğini, buna karşın Kürt edebiyatının yasaklara maruz kaldığını söyleyen Yûsiv, “Kimse Kürt edebiyatından korkmasın. Kürt edebiyatı Türkiye’nin edebiyat bahçesini daha çok zenginleştirecek. Bu Türkiye için bir kayıptan çok, kazanımdır” dedi.
MAŞALLAH DEKAK
Kürt edebiyatında 5 Kürtçe öykü ve roman kitabı ile tanınan ünlü yazar Helîm Yûsiv, klasik Kürt edebiyatının Celadet Ali Bedirxan’dan sonra değişime uğradığını ve çağdaş Kürt edebiyatının ise Celadet Ali Bedirxan’dan sonra şekil aldığını söyledi. Helîm Yûsiv, Kürt edebiyatı ve gençliğini edebiyata yaklaşımını değerlendirdi.
-Edebiyatçı ve aydın olarak Kürt edebiyatının son durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şeyh Said İsyanı’ndan sonra birçok Kürt aydını zorunluluktan dolayı Suriye’ye sürgüne gitti. Bunların birçoğu Suriye’nin başkenti Şam’a yerleşti. Celadet Ali Bedirxan da bu Kürt aydınlarından birisi idi. Bedirxan o dönemde Suriye’nin başkenti Şam’da ‘Hawar’ adında Kürtçe bir edebiyat dergisi çıkarıyor. İlk defa Latin alfabesiyle çıkan Kürtçe dergi idi. O dergide birçok Kürt masalı anlatılıyordu. Osman Sabri, Nurettin Zaza ve Kadri Can adlı aydınlar da kendi yazılarını yazıyorlardı. Birçok yazar o dönemde Kürt edebiyatı, basını ve Kürt romanı için edebi çalışmalarda bulundular. Bu anlamda Cegerxwîn’ın Kürt klasik edebiyatında en yüce mertebede olduğunu söylemek sanırım yerinde olacak. Cegerxwîn Kürt şiirini yabancı kelime ve sözcüklerden arındırmış bir Kürt aydınıdır. Fakat Cegerxwîn sadece şiir değil, şiir dışında birçok şeyle uğraşıyordu. Toplumun değişim ve dönüşümü için de çok uğraştı. Cegerxwîn’ın bıraktığı eserler üzerine Kürtler de son dönemlerde edebiyat alanında bayağı gelişmeler kat ettiler. Fakat bu eserlerin yeterli olduğunu söylemek elbette doğru değil. Eğer yazılı Kürt edebiyatı bugüne kadar hep geri kalmışsa, bunun bir çok nedeni var.
-Biraz bu nedenlerden bahsedebilir misiniz? Kürtlerin dilinin yasaklanması yazılı Kürt edebiyatı üzerine nasıl bir etki yarattı?
Tabiki olumsuz yönden etkiledi. Her şeyden önce Kürt kimliği inkar edilerek, Kürtlerin dili yasaklandı. Bu dilin ortadan kalkması ve yok olması için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Ben kendimi gördüm göreli, Kürtlerin dili Suriye’de yasaklı. Suriye ve Türk devleti Kürtleri asimile edebilmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Asimilasyon politikaları halen süresiz devam ediyor. Bu devletler hem Kürtleri dillerinden hem de topraklarından uzaklaştırdı. Bu dilin yok olmaması için Kürtler dört parçada da çok bedel ödedi. Fakat bütün bunlara rağmen, maalesef Kürtler arasında halen sınırlar var. Ben edebiyatın Kürtler arasındaki bu sınırları kaldırabileceğine inanıyorum.
-Bize biraz yazı yaşamınızdan söz eder misiniz? Sizi yazmaya götüren en büyük etken ne oldu?
Ben bu soruyu kendimden ve ailemden bahsederek cevaplamak istiyorum. Ben yeni kuşaklardanım. Suriye’nin Kürt şehri olan Amudê’de dünyaya geldim. Ailem her zaman Kürtçe konuşur. Ailemin anlattığı Kürtçe çocuk masallarıyla büyüdüm. Nenem masal anlatmayı çok seviyordu. Herkesin onu dinlemesini isterdi. Fakat bir sorunumuz vardı. Nenemin masalları çok güzel olmasına rağmen, 7 gün 7 gece bitmiyordu. Anllatığı masallar bana çok haz veriyordu. Ben masallarını çok seviyordum. Yatmadan önce muhakak bana masal anlatırdı. Daha sonra sabah kalktığımda, masalın neresinden uyumuşsam, tekrar nineme ricada bulunur ve bana anlatmasını isterdim. Çocukluk yaşantısı ve anısının yazarlık üzerinde büyük bir etkisi ve rolü var.
-Öykü ve romanlarınızda çok ilginç kahramanlar var. Hayali kahramanlar mı, yoksa yaşamınızın bir parçasından alıntı mı?
Öykülerimin çoğunda, Amudê’de oturan ve o olayları yaşayan kahramanları yazdım. Bu kahramanları ve olayları edebiyatla süsledim ve ördüm. Benim bir öykümde ‘Digol’ isminde biri var. Bunu yazdım. Digol çok ilginç biridir. Bu olay Amudê’de yaşanıyor. Digol benim komşumdu. Halkın hepsi onu çok iyi tanıyor. Digol bütün etkinliklerde ön saflardadır. Bazı etkinliklerde Mola Mustafa Barzani’nin dev posterini taşırken, birçok yürüyüşte ise Hatemi’nin posterini kaldırıyor ve en önde slogan atan bir tip. Bütün düğünlerin başını o çeker. Bir cenaze töreni olduğunda, ya da biri öldüğünde, bütün hizmeti o yapar. Götürür, getirir ve karınca gibi çalışır. Görmeyenler ölenin yakın derecede akrabası zanneder. Oysa Digol’un ölenle hiçbir akrabalığı yok. Aynı zamanda hırsız bir tip. Öykümde ona yer verirken, bu özellikleri yanında hırsız ve kavat da demişim. Digol bunu duyduğunda çok sinirlenmişti. Her yerde beni aramaya koyulmuş. Nerde görse vuracak beni. Bir gün abimle yolda karşılaşyor. Abimin boğazına yapışıyor.
-Kürt edebiyatına yeni başlayan ve yazan kişiler için önerileriniz var mı? Bu kadar malzeme varken, herkes yazar olabilir mi?
Yazmak çok zor ve ağır bir iş. Bunun için herkesin yazmaktan zevk alması gerekir. Yazma olayını sevmek, yazarken mutlu olmak gerekir. Eğer bir gün benim yazmadığımı duyarsanız, o zaman kesin ben ölmüşümdür. Yazmak ses sanatçısı olmak gibi bir şeydir. Yazmanın doğayla büyük bir bağlantısı var. Nasıl ki, siz sesi güzel olmayan birinin sesini güzelleştiremezseniz, yazma yeteneği olmayan birini de yazar yapamazsınız. Kürtler yazarlığa daha yakın. Kürtlerin yazar olabilmesi için gerekli bütün koşullar var. Yaşanan dram, trajedi ve gerginlik ortamı, edebiyatın ve yazmanın en büyük kaynağı.
-Kürt dili ve edebiyatının gelişmesi için, Kürt kurum ve kuruluşlara ne gibi görev ve sorumluluklar düşüyor sizce?
Her şeyden önce şunu söylemek isterim ki, Kürtçe okumama ve yazmamayı sadece devlete bağlayamayız. Devlet zaten senin dilini yasaklıyor. Ama sen bunu gerekçe göstererek, dilini kullanmamazlık edemezsin. Dilini kullanmayan ve kendi dilinde yazmayan Kürtler de en az devlet kadar suçludur. Kürt partileri, Kürt kurum ve kuruluşları Kürt dilinin gelişimi için çok önemli kararlar almalıdır. Her şeyden önce Kürt parti ve kurumlarında öncülük rolü oynayanlar bu dile sahip çıkmalı ve toplumu bu dili kullanmaya teşvik etmelidir.
Çocukluk sorularından edebiyata
Hiçbir çocuk, sorduğu soruların cevabını alamıyor. Çocukların sorduğu sorular çok önemli ve anlamlı. Soruların temel kaynağı çocuklardadır. Nasıl, neden sorusu edebiyatı oluşturmak için zemin sunmaktadır. Benim birçok sorum vardı, fakat bunların hiçbir cevabı annem ve babamda bulunmuyordu. Birçok çocuk ‘Allah nerede, niye görünmüyor, biz nerden geldik’ sorusunu sorar. Ben bu sorulardan yola çıkarak bu seviyeye geldim. Bu sorular beni cevap arayışına sürükledi. Cevabı arama yolu ise beni edebiyatla buluşturdu. Hiçbir zaman yazar olabileceğimi düşünmemiştim. Kürtlerin ezilmişliği ve acı çekmesi edebiyatın oluşmasında etkili oldu. Bir Kürt çocuğu sadece bilinçaltındaki olayları yazsa, unutulamayacak derecede önemli edebi eser ortaya çıkarır. Çünkü Kürtlerin yaşamı trajedi doludur. Trajedi ise, edebiyatın vazgeçilmez bir parçası.