Kürt edebiyatı yatağını buluyor
Şerif Karataş – 2016
Kürt edebiyatının önemli isimlerinden Suriyeli yazar Helîm Yûsiv Türkiye’deydi. 26. TÜYAP Kitap Fuarı’na Uluslararası PEN Türkiye Merkezi’nin davetli olarak fuardaki programına katıldı. Yûsiv’le yaptığımız görüşmede Kürt yazar ve çevirmen Kawa Nemir yardımcı oldu. Sorularımızı yanıtlayan Yûsiv, Kürt edebiyatının önündeki engellere dikkat çekti. Yûsiv, olduğunu söyleyerek akışını sürdüreceğini kaydetti.
Olası Kuzey Irak’a yönelik sınır ötesi operasyona karşı olan Yûsiv, “Bir serap peşinde koşmaktır. Binlerce değil, milyonlarca asker gönderse de çözüm olmayacaktır” dedi
Son yıllarda Türkiye’ye gelerek çeşitli etkinliklere, festivallere ve son olarak da 26. TÜYAP Kitap Fuarı’na katıldınız. Bir Kürt edebiyatçısı olarak, Türkiye’ye ait gözlemleriniz nelerdir?
Benim geliş gidişimin asıl nedeni edebiyattır. Her gelişimde neyin değiştiğini gözlemeye çalışıyorum. En çok ilgimi çeken Kürt edebiyatı üzerinde yapılan çalışmalar oluyor. Onları takip etmeye çalışıyorum. Son yıllarda çok sık gelmeye başladım. Bu geliş gidişler arasında bir iki yıl bir zaman oluyor. Zaman aralığını az olmasından dolayı yaşanan değişimleri çok fazla gözlemleyemiyorum. ‘90’lı yıllardan Türkiye’de Kürt Edebiyatı’nın gelişimini izliyorum. Çeşitli reformların uygulanmaya başlanacağına dair haberler bizi çok umutlandırmıştı. Kürt edebiyatının gelişeceğini sanıyorduk. Öyle olmadı. Kürt edebiyatının elde olan imkanları daraltıldı. Bunlar siyasi kazanımlara angaje olduğunu gördük.
Bu reformları göstermelik olarak mı değerlendiriyorsunuz?
Öyle gördük. Reformların siyasettin yaptığı bir makyajdı. Aslında özünde bir gelişme değildi. Bir taraftan Kürt dilini milyonlar kullanıyor. Bir halk için bunlar tabi yetersiz. Kürt edebiyatının, dilinin gelişmesi için imkan yaratmadı. Yaratması da beklenemezdi. Yapılan siyaseti hoş göstermeye yönelik makyajdı. Özünde gelişme değil, sözde yapılanlardı. Bunun çözümüne yönelik Avrupa’da birçok örnek var. Türkiye’nin bunları örnek alması gerekir. Bu yönde atması gereken adımlar var. Bunlar arasında Belçika modeli var. Kürtçe’nin resmi dil olması gerekir. Kürtlerin yaşadığı yerlerde bunun eğitim dili ve resmi dil olması gerekiyor. Çözüm de basit. Bunun içinde birilerin birilerini öldürmesine de gerek yok. Avrupa’da uygulanan modeller uygulanırsa bu Kürt edebiyatı için kazanım olur.
Demokratik açılımlar ve daha özgürlükçü bir ortam Kürt edebiyatının da gelişmesinin önünü açacaktır değil mi?
Şüphesiz. Dediğimiz gibi olursa dil kendi toprağı üzerinde yeşerir. Rahatça gelişimini sürdürür. Yasaktan da kastım şu; sürekli ortada bir yasaktır dolanıyor…. Bir dilde eğitim yapılmaması, onun yasak olması demektir. Bu da şuna benzer: Bir gül ağacına giden suyun kesilmesi gibi. Gül orada kuru mudur değil midir kimsenin umurunda değil. Bir dilin suyu çağımızda ‘eğitim’dir. İnsanlar kendi dilleriyle eğitilmiyorlarsa, o dil kurur gider insanları gibi. Bütün beleği, tarihi silinir o toplumun. Yasak budur işte… 80 yıldan fazla Türkiye’de bu böyledir. Bu yasakçı zihniyetin çoktan kalkması gerekiyordu.
Kürt edebiyatına yönelik Türkiye’de birçok gelişme yaşanıyor. Kürtçe dergiler, gazeteler çıkıyor. Aynı zamanda yayınevleri kuruluyor. Ya da yayınevleri Kürt edebiyatına yönelik eserler yayımlıyorlar. Bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yüzde yüz olmasa da çoğuna ulaşmaya ve takip etmeye çalışıyorum. Az önce anlattığım kötü manzaraya karşı bunlar beni biraz da iyimser yapıyor. Yasağı sürdürmeye çalışanlar şunu söylemek istiyorum: Sizin yasakçı zihniyetiniz Kürt edebiyatının önünde engel oluşturamaz. Kürt edebiyatı bir yolunu bulup devam edecektir. Kürt edebiyatı yatağını bulan ırmak gibidir. Artık yatağını bulmuştur. Hiçbir engel tanımıyor. İlerliyor. Eğer bu alanda yaşanacak gelişme olursa herkesin faydası olur. Hepimiz yararlanacağız. En azından daha az insan ölecek. Bunu Kürtçe bir meselle ile kapatmak istiyorum. Kürtler derki: “ot asla kaya ya da taşın altında kalmaz bir yolunu bulur çıkar, olmazsa taşı delerek çıkar.” Kürtçe 80 yıldır bir kayanın altında tutuluyor. Yaşananların özünde de budur. Bu otun taşın delmesine gerek kalmadan üzerindeki kayanın ya da taşın kalkması ve rahatça yeşermesinin sağlanması gerekir.
Son olarak, Türkiye’de günlerdir Kuzey Irak’a yönelik olası bir sınır ötesi operasyon tartışılıyor. Bir Kürt edebiyatçısı olarak buna yaklaşımınız nedir?
Kanımca yaşanan ve gündemde tutulan sınır ötesi operasyon hayalperestliktir. Bir serap peşinde koşmaktır. Binlerce değil, milyonlarca asker gönderse de çözüm olmayacaktır. Kürtler her tarafta var. Kürt toplumları Çin’e kadar yayılmıştır. Çözümü orası değil. Kalıcı çözümün yeri değil Kuzey Irak. Bir tek ben değil dünyada aklı başında olan herkes bunu diyor. Türkiye’deki siyasetçiler ve siyasi anlayış beni şaşırtıyor. Hayretlere düşürüyor. İdeolojileri yüzünden psikolojik olarak rahatsızlıklara gebeler. Yani bu psikoloji ve anlayışları yüzünden Türkiye’deki ve sınırındaki Kürtleri kabul etmeme adına sınır ötesi operasyonda ısrar ediyorlar. Buna ilişkin olarak sekiz askerin serbest bırakılmasını örnek vereceğim. Türkiye’den DTP’li üç milletvekili ve güneydeki Kürt yöneticileri gidip askerleri aldılar. Bunları görüntülerde izledik. Türkiye başbakanı Amerika ve Irak’a teşekkür ediyor. Washington ve Bağdat’a teşekkür ediyor. Yanındaki Kürtleri görmüyor. Onların çabalarına teşekkür etmiyor. Bu da psikolojik olarak rahatsız olan bir anlayışın bir ürünüdür. Başka bir şey değildir. Onlara öğüdüm gidip tedavi olsunlar. Anlamıyorlar, ideolojileri yüzünden psikolojik olarak rahatsızlar